Sigara kullanan bayanlar dikkat
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi klinik şeflerinden Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim, yapılan çalışmalarda aşırı sigara tüketen bayanlarda magnezyum ihtiyacının günlük gereksinimin iki katına çıktığını ifade etti.
Magnezyum eksikliğinde sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon, kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk, koroner spazm gibi belirtilerinde görülebileceğini söyleyen Doç.Dr. Melahat Dönmez Kesim, aşırı sigara tüketen bayanların dikkatli olması gerektiğini vurguladı.
Vücudumuzdaki kas ve sinir fonksiyonlarının yürütülmesi, kemik güçlülüğünün sağlanması ve kalp ritminin düzeninin sağlanmasında magnezyumun önemine dikkat çeken Doç.Dr. Melehat Dönmez Kesim, özellikle aşırı sigara tüketimi yapan kişilerde magnezyum ihtiyacının günlük gereksinimin iki katına çıktığını belirtti. Magnezyum olmadan vücutta enerji dönüşümünün olmayacağını belirten Kesim, magnezyumun hücre geçirgenliğinde önemli bir rol oynadığını ve magnezyumun kalsiyumun fizyolojik karşıtı olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Kesim, magnezyum eksikliğinin pıhtılaşmayı arttırıp kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırladığını söyledi.
Magnezyum eksikliğinde sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon,kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk, koroner spazm gibi belirtilerin görülebileceğini kaydeden Kesim, “Özellikle aşırı sigara tüketimi magnezyum ihtiyacını arttırıyor. dedi.
Magnezyumun adet sancılarını gidermede önemi
Alman Beslenme Birliği (DGE) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü’ne) göre günlük magnezyum ihtiyacının 300 mg olarak belirlendiğini ifade eden Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim, stres, büyüme, hamilelik, emzirme, hastalıklardan sonraki iyileşme dönemlerinde ve ağır egzersizlerde magnezyum ihtiyacının daha çok arttığını söyledi.
Adet öncesi gerilimi (PMS) olan kişilerde yapılan çalışmalarda belirgin bir magnezyum eksikliğine rastlanılmıştır. Bu kişilere oral magnezyum verilmesi sonucu adet öncesi gerilim baş ağrılarında belirgin azalma ve davranış değişikliklerinde düzelme izlenmiştir.
Magnezyum Eksikliği Belirtileri
Beyne ait belirtiler:
Artan hassasiyet
Yorgunluk
Anksiyete durumları
Depresyon
Organlara ait belirtiler:
Bulantı
Kusma
Mide-barsak krampları
Rahim kasılmaları (adet sancısı,adet öncesi gerilim)
Kalbe ait belirtiler:
Ritm bozukluğu
Çarpıntı
Göğüs ağrısı
Kalp ilaçlarına karşı hassasiyet artışı
Adalelere ait belirtiler:
Titreme
Adelelerde kuvvet azalması
Adelelerde kasılma nöbetleri
Magnezyumun alınma yolları
Magnezyumun vücudumuz için önemli 11 mineralden biri olduğunu anlatan Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim, deniz suyu, kaynak suları ve tüm yeşil bitkilerin magnezyum taşıdığını ifade ederek, “Ispanak gibi yeşil sebzeler içerdikleri klorofilin yapısında magnezyum olduğu için iyi birer magnezyum kaynağıdır. Ayrıca kuru yemişler , tohumlar ve tüm hububatlar magnezyum içerirler. Ayrıca muz, avakado, kakao, dil balığı gibi yiyecekler de magnezyumun önemli kaynaklarındandır” diye konuştu.
Özellikle beslenmeye bağlı olmayan magnezyum stoklarının azaldığı durumlarda ilaçla magnezyum desteği gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim, şunları söyledi:
“Bunun dışında magnezyum oral yolla da alınabilir. Acil durumlarda veya ciddi magnezyum eksikliğinde damar içi magnezyum verilmesi tercih edilir. Şiddetli klinik eksiklik semptomlarını ortadan kaldırmak için uzun süreli magnezyum kullanımı gereklidir. Magnezyum depolarının tamamiyle dolmasından önce klinik semptomlarda gelişme oluşacağından 6 haftalık uzun dönem tedavi uygulanmalıdır.”
Diş hastalıkları yaşamı tehdit ediyor
Kayseri Diş Hekimleri Odası Başkanı Tülay Tacettinoğlu, Tacettinoğlu, diş ve dişeti hastalıklarının sadece ağız sağlığı ile ilgili olmadığını, bu hastalıkların insan yaşamını tehdit ettiğini belirtti. Tülay Tacettinoğlu, diş ve dişeti hastalıklarının, kanser, kronik akciğer ve kardiyovasküler hastalıkları ile ortak risk faktörlerine sahip olduğunu söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü’nce diş ve diş eti hastalıklarının, yaygınlığı ve tekrarlanma oranları bakımından insanların karşılaştığı en büyük sağlık sorunlarından birisi olarak kabul edildiğini ifade eden Tacettinoğlu, ağız sağlığının çürüksüz bir ağızdan daha fazla anlam taşıdığını kaydetti.
Toronto Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde 2003 yılında yapılan bir araştırmanın diş ve diş eti hastalıklarının yol açtığı tehlikeleri ortaya koyduğunu anlatan Tacettinoğlu, şunları söyledi: “Araştırma sonuçlarına göre, çocukların yüzde 60’ında diş ve diş eti enfeksiyonu var ve bu durum büyüme yetersizliğine zemin hazırlıyor. Ağır derecede diş ve diş eti rahatsızlığı olan anne adaylarında düşük yapma riski 8 kat daha fazla. 39-69 yaş grubundaki diş ve diş eti rahatsızlığı olan insanlarda kalp hastalığı görülme riski 3-7 kat, kötü ağız hijyenine sahip olan bireylerin kronik solunum sistemi hastalığına yakalanma riski de 4-5 kat daha fazla. Ayrıca, çocukluk döneminde diş ve diş eti hastalığı bulunanların yüzde 80’i ideal kilosuna ulaşamıyor.”
YAŞAM TARZINI ETKİLİYOR
Diş ve diş eti hastalıklarının gelişmişlik düzeyi ile ilişkisi olduğunu ve gelişmiş ülkelerde bu hastalıkların görülme oranının daha fazla olduğuna dikkati çeken Tacettinoğlu, bu hastalıkların yol açtığı işgücü kayıplarının yaşam tarzını etkilediğini ve insanların sosyal yaşam kalitesini de düşürdüğünü söyledi.
Detaylı bir ağız incelemesinin beslenme bozuklukları, mikrobik enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağız kanserleri gibi birçok hastalığın erken teşhisini sağladığına dikkati çeken Tacettinoğlu, şöyle devam etti: “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, diş ve dişeti hastalıkları, kanser, kronik akciğer ve kardiyovasküler hastalıkları ile ortak risk faktörlerine sahiptir. Örneğin, beslenme alışkanlıkları birçok ciddi hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Diş ve diş eti hastalıkları ise beslenme alışkanlıklarını doğrudan etkilemektedir. Aynı şekilde tütün kullanımı ağız sağlığını olumsuz etkilemekte ve bu durum ağız boşluğunda meydana gelen kanser vakalarına yol açmaktadır. Bu nedenle diş ve diş eti hastalıklarının hayatımızı tehdit etmesini önlemek için ağız hijyenine dikkat etmeliyiz.”
Doğum kontrol haplarının gerçek yüzü
Formsante dergisinde yer lan bir habere göre doğum kontrol haplarının risklerine ilişkin olarak anlatılanların çoğu artık geçmişte kaldı. Günümüzün doğum kontrol hapları, eskisine oranla çok daha düşük dozlarda hormon içeriyor. Bu gelişme de hapların yan etkileri ve risklerinin en düşük seviyeye inmesini sağlıyor. Ancak bu gelişmelere rağmen ülkemizde pek çok kadın hala kulaktan dolma bilgiler yüzünden doğum kontrol hapı kullanmaktan kaçınabiliyor. Formsante dergisi bu bilgiler doğrultusunda doğum kontrol hapları konusunda ‘‘doğru’’ bilinen ‘‘yanlışları’’ 10 soru altında topladı...
5 yaşın üzerinde olan kadınlar kullanmamalı <
YANLIŞ
Sanılanın aksine, modern doğum kontrol hapları her yaştaki kadına hitap ediyor. Ancak 35 yaşın üzerinde olan ve sigara kullanan kadınlar daha dikkatli davranmalı. Aynı şekilde aşırı kilo, yüksek tansiyon, diyabet, ailesinde kan dolaşımı ve kalp hastalıkları gibi sorunları olan kadınlar da bu yöntemi kullanmadan önce doktora başvurmalı.
Kilo aldırıyor
YANLIŞ
Kilo artışı, doğum kontrol hapı kullanan kadınların en büyük korkusu. O kadar ki bu yöntemin terk edilme nedenlerinin başında geliyor. Eskiden yüksek doz östrojen ve progestin içeren doğum kontrol haplarıyla kilo artışı görülebiliyordu. Günümüzde ise çok düşük dozlu hapların geliştirilmesiyle kilo artışı artık pek görülmüyor. Hatta dünyada kilo artışına yol açmayan formüller geliştirildi.
Kanser yapıyor
YANLIŞ
Bu konuda dünyada yıllardır geniş çaplı araştırmalar yapılıyor. Tüm bu araştırma sonuçları, hap kullanımının kadınlarda kansere yol açmadığını açıkça gösteriyor. Tam aksine, hap kullanımının yumurtalık ve rahim kanserine yakalanma riskini azalttığı da kesin olarak saptanmış.
Cinsel isteği azaltıyor
YANLIŞ
Tam aksine, kadınların çoğu hamilelikten korunduklarından emin oldukları için kendilerini daha güvende hissediyor. Bu da cinsel ilişkilerini olumlu yönde etkiliyor.
Tüylenme yapıyor
YANLIŞ
Kadınların çoğu doğum kontrol haplarının tüylenme yaptığını düşünerek bu yöntemi kullanmaktan kaçınıyor. Oysa doğum kontrol hapları içerdikleri hormonlar aracılığıyla vücutta tüylenme yapan hormonları baskılıyor. Yani tüylenme yapmıyor! Hatta bu sorunun tedavisinde etkili olan doğum kontrol hapları bile mevcut!
Kısırlıkla sonuçlanabiliyor
YANLIŞ
Doğum kontrol hapları sadece kullanıldıkları dönemde etki sağlıyor. Yani hap kullanımı bırakıldıktan sonra etkisini yitiriyor. Hatta yeni evli kadınlar ya da genç kızlar bile bu yöntemi; hamilelikten korunmak ya da adet düzensizliği ile ağrılı adet görme sorunlarına karşı rahatlıkla kullanabiliyor. Ancak doğum kontrol haplarını bıraktıktan sonra yumurtlamanın normale dönebilmesi için 1 - 2 ay geçmesi gerekiyor.
Hamile kalınırsa aldırılmalı
YANLIŞ
Eskiden hap kullanırken hamile kalındığı takdirde 'çocuk sakat kalabilir' düşüncesiyle hamileliğin sonlandırılması öneriliyordu. Yapılan araştırmalar sonucunda, hapların içerdiği hormonlar erken dönemde fark edildiğinde doğan çocukta herhangi bir doğumsal anomaliye yol açmadığı saptanmış. Dolayısıyla günümüzde farkına varıldığı ilk anda hap kullanımı bırakılarak hamileliğin güvenle sürdürülmesi mümkün.
Yeni başlangıç için 30'lu yaşlar ideal
Orta yaş ve sonrasında kadın sağlığını önemli tehditlerin beklediği doğrudur. 40’lı yaşlar kadın bedeninde hormonal çekilmelerin, metabolik azalmaların ve ruhsal bırakıp gitmelerin başladığı kritik bir dönemdir. Oorta yaşlarda hormonal çekilmelerle başlayan promenopoz ve bununla ilişkili bedensel ve ruhsal pek çok sorun sağlıklı kadının kapısını ardı ardına çalma hazırlığındadır. 45’li yaşları takiben başlayan menopoz döneminde ise menopozun ruhsal ve bedensel belirtileri ile uğraşmaktan iyice yorgun düşen kadınları, orta yaşlarla birlikte sıklığı artan meme kanseri ve koroner kalp hastalığı gibi problemler meşgul edecektir. Orta yaşlı kadınların sağlık tehditleri sadece bunlarla da sınırlı değildir. Meme kanseri, kemik kırılganlığı artışı (osteoporoz), osteoartiritis tipi eklem romatizması, safra kesesi taşları, kilo fazlalığı ve obezite, şeker hastalığı ve hipertansiyon ile tiroid bezi hastalıkları (hipo ve hipertiroidi) ilk akla gelenlerdir. Eğer siz bütün bu sorunlarla daha az meşgul olmak, mümkünse onlarla hiç karşılaşmamak istiyorsanız hazırlığa erken yaşlarda başlamalısınız.
Otuzlu yaşlar koruyucu önlemleri almak için en uygun zamandır. Bu dönemde başlatacağınız akılcı yaşam biçimi değişimleri, orta yaş ve sonrasında sağlığınızın en güvenli garantileri olacaktır. İşe sigara içmeyi bırakmak, alkol tüketiminizi iyice sınırlamak ve yanlış beslenme alışkanlıklarınızdan kurtulmakla başlamalısınız. Fazla kilolarınızı vermeli, ideal kilonuzu korumalı, beden kitle indeksinizi 22-24 arasında bir değerde tutmalısınız. Daha çok meyve ve sebze tüketmeli, tam tahıllardan ve baklagillerden daha çok yararlanmalısınız. Hayvansal protein tüketiminizi sınırlayıp yağ seçimlerinizi bitkisel yağlar ve özellikle zeytinyağı lehine kullanmalısınız. Kalsiyumca zengin yeşil yapraklı sebzeleri ve yarım yağlı veya yağı azaltılmış süt ve süt ürünlerini yeteri kadar tüketmekte kararlı olmalısınız. Demir eksikliği kansızlığına karşı uyanık olmalı, demir zengini besinleri (pekmez, koyu yeşil yapraklı sebzeler, haftada 2-3 kez 100-150 gram yağsız kırmızı et) daha çok kullanmalısınız.
OMEGA VE TÜREVLERİ
Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerinden zengin besinleri yeterince ve Omega-3/Omega-7 dengesini koruyacak şekilde tüketmeye özen göstermelisiniz. Hayvansal kaynaklı Omega-3’ler için balık ve deniz ürünlerinden, bitkisel kaynaklı Omega-3 yağ asitleri için keten tohumu, ceviz ve semizotundan, Omega-6 asitleri için de bitkisel yağlar, primose oil ve borage oil’den faydalanabileceğinizi hatırlatalım.
Bitkisel kimyasalların en değerlileri olan flavonoidleri, karotenoidleri (beta karoten, likopen, lutein, zeoksantin), polifenolleri, kateşinleri (siyah ve yeşil çay), proantosyanidinleri (üzüm çekirdeği yağı -grape seed exterd oil- ve pycnogenol), allicini (sarmısak) ne kadar bol tüketirseniz bedeninizin doğal antioksidanlarla o kadar çok güçleneceğini unutmamalısınız. Güçlü bir antioksidan desteğine sahip kadınların meme kanseri, rahim kanseri ve diğer organ kanserleri ile koroner kalp hastalığına karşı direnç kazandıkları bilinmektedir. Beslenme alışkanlıklarınızdaki değişimleri sadece akılcı besin seçimleri ile sınırlamamalı, düzenli kahvaltı yapmaya, öğün atlamamaya, vitamin-mineral ve posa zengini besinleri mutfağınızda daha çok kullanmaya da özen göstermelisiniz.
AKTİF BİR KADIN
Yaşam biçimi değişikliklerinize daha aktif bir kadın olmayı mutlaka eklemelisiniz. Mümkünse düzenli egzersiz yapan, hareketli, doğa ile daha çok baş başa kalan, eklemleri ve kaslarını daha çok kullanan bir kadın olmakta ısrarcı davranmalısınız. Düzenli egzersizin sağlığınızın sadece bedensel göstergelerini (kan şekerinde düzelme, kolesterol ve trigliseritte azalma, kan basıncında dengelenme, kemiklerde güçlenme...) değil aynı zamanda ruh sağlığınıza da önemli katkılar sağladığının (stresle daha kolay mücadele etme, depresyonda azalma veya depresyon önleyici etkiler, daha iyi bir uyku) farkında olmalısınız.
SAĞLIK RİSKİ ANALİZİ
Sağlığınızı kontrol altında tutmanın önemini daha bu yaşlardan fark etmeli, sağlıklı bir yaşamın ısrarlı bir takipçisi olmalısınız. Sağlık taramalarını (check-up) ruhsal bir rahatlama aracınız veya yapılması gerekli rutin bir iş gibi görmemelisiniz. Bu taramaları sağlık riskinizin yönetim aracı olarak kullanmalısınız. Kolesterol, trigliserit, ürik asit, kan şekeri, homosistein gibi damarsal risk belirleyicilerini, karaciğer, böbrek ve akciğer fonksiyonlarınızı, kalbinizin fonksiyonel ve yapısal durumunu, bağışıklık sisteminizin gücünü, kemik, kas ve eklemlerinizin kapasitelerini ısrarla ve dikkatle izleyen ayrıca muhtemel sağlık tehditlerinizi daha erken belirleme konusunda uzmanlaşmış bir ekibin yürüttüğü sağlık riski yönetimi pogramlarından faydalanmalısınız. Kan basıncınızı belirli aralıklarla ölçmeli, görme ve işitme duyularınızın yeteneklerini dikkatle izlemeli, hormonal düzeyiniz ve cinsel yaşamınızla ilişkili değişimleri gözlem altında tutmalısınız.
Aile planlamasında arkadaş tavsiyesi hamile bırakıyor
Doğum kontrol yöntemlerinde kadınların bir bölümünün, arkadaş ve komşu tavsiyelerini dikkate aldıkları, bunun da istenmeyen gebeliklere neden olduğu bildirildi. Atatürk Üniversitesi (A.Ü) Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Türkan Pasinoğlu, istenmeyen gebeliklerin önlenmesi için uygulanacak doğum kontrol yöntemi konusunda uzmanlara danışılması gerektiğini belirtti. Pasinoğlu, “Uzman kişilere danışılmadan uygulanan aile planlaması yöntemleri, istenmeyen gebeliklere yol açıyor” dedi.
Prof. Dr. Türkan Pasinoğlu, çiftlerin,uyguladıkları doğum kontrol yöntemlerini çeşitli yan etkileri nedeniyle bıraktıklarını belirterek, “Alet içi spiral, hap ve iğne kullanımı gibi her doğum kontrol yönteminin yan etkisi vardır. En az yan etkisi olan aile planlaması yöntemini uygulamak için uzman kişilere danışılmalı ve onların önerdikleri yöntemler kullanılmalıdır” diye konuştu.
YAŞA, HASTALIĞA, EŞİN İSTEĞİNE GÖRE
Doğum kontrol yöntemlerinin yaşa, hastalıklara, istek ve beklentiler gibi faktörleri göre belirlenmesi gerektiğine dikkati çeken Pasinoğlu, şunları söyledi: “Maalesef günümüzde bazı kadınlar, doğum kontrol yöntemleri konusunda arkadaşları veya komşularının tavsiyesine uyuyor. Ayrıca medyadan öğrendikleri kontrolleri deniyorlar. Arkadaşının önerdiği doğum kontrol hapını alan kadın, kullanım şeklini bilmediği için istenmemesine rağmen hamile kalabiliyor. Bu konuda kadınlarımız, uzman olmayan kişilerin tavsiyelerini dikkate almamalıdırlar.”
Bu tür tavsiyelerle kullanılan yöntemlerin başında hap ve iğneli kullanımı gibi doğum kontrol yöntemlerinin geldiğini kaydeden Pasinoğlu, “Her yaşta kadın doğum kontrol hapı kullanamaz” dedi.
Kadınların, tavsiye üzerine eczanelerden aldıkları doğum kontrol hapı veya iğnelerini cahilce kullandıklarını ifade eden Pasinoğlu, şöyle devam etti: “Örneğin, arkadaş tavsiyesiyle bazı kadınlarımız, aldıkları hapları ilişkiye girmeden hemen önce alıyorlar. Bu tür bir korunma yöntemi olamaz. Hapın korunma özelliği ortadan kalkıyor. Kontrol yöntemleri, uzman önerileriyle düzenli ve bilinçli uygulanmalı.”